27 Ağustos 2013

Konuşabilir miyiz?

Tatil tatil diye iç organlarım bile bağırıyor artık. Eylül ayı, tatil için güzel dedik ve hiç bir yere gidemeden tüm yazın sıcağında Ankara'da nöbet bekledik.

Uzun zamandır tatili bekleyince, o bir haftaya sığdırmak istediklerimde çoğalıyor gitgide... Uyku, miskinlik, uzaklara boş boş bakmak, sahilde bira sonrası uykuya dalmak, terliksiz dolaşmak, beyaz çarşaf, camdan esen rüzgar, yeni tatlar, çakırkeyf olmak, rakılamak, bir kitabın içinde cümlelerin arasında kaybolmak, sabah yürüyüşleri, mutlu insanlar görmek, tenindeki tuz gerginliği, yat gezisinde ayaklarını sallandırmak denize...

Benim liste böyle gidiyor... Ama tüm bunların yanında bu sefer tatile Nikon'u da taşımayı göze alıp gideceğim. Gözlerim devamlı fotoğraf çekiyor. Çekerken içimden cümleler geçiyor diğer yandan... Kaş neler söylecek bana merak ediyorum fotoğraflarla....

Cümle demişken, cümleler geçerken içimden biriktirmeye başladım güzellerini... İçimi açan, mutlulukla, umutla dolduran sözler biriktiriyorum. O sözlerin karelerini çekmek istiyorum tatilde... Gördüğümün ötesinde, konuşsun fotoğraflar dillensin bir de...

Sizlerde de güzel cümleler var mı böyle? Ben tatile çıkmadan cebime doldursam onları, sonra kare kare çeksem de, bloğumda yayınlasam o fotoğrafları keşke...

Eylül'ün 2.haftası tatilim başlıyor. Blogumu kim izliyor, kim sadece okuyup gidiyor bilmiyorum ama yine de yorum olarak bana fotoğraf karelerinin ilk heyecanlarını yaşatacağınız sözlerden çok umutluyum...

(Şunu da söylemem gerekiyor. Arabesk, sevgili-aşk sözlerİ değil de, hayatla ilgili sözler daha heyecanlandırıyor beni....)

Teşekkürler.... şimdiden...:)

Fotoğraf @Eymir gölü -Bisiklet tur

'Unutma ki, dünya senin yalın ayaklarını hissetmekten mest, rüzgar ise saçınla oynamaya hasret'  Halil Cibran

20 Ağustos 2013

Zaten Mükemmeliz...



Evi tertemiz yaptığımda, aslında hala temizlenmeyen yerleri gözüme çarpar. Perdeler yıkanmalı, kitaplık boşaltılıp, silinmeli, bardaklar çamaşır suyuna konmalı… Fakat bunun sonu yoktur, temizliğin yapılan kadarı o gün için yeterlidir.

Yer yer kendi içimi de böyle hissederim. 

Çağımızın hastalığı her şeyin mükemmel olmasını istemek belki… Mükemmellik için kendini yiyenlerle dolu çevrem. Onlardan biri de benim… Yaptığım en iyi işlerde bile hep bir tamamlanmamışlık hissiyle kıvranan ben… İyi bir iltifat aldığımda “gerçekten mi” diye soran, sonrasında “aslında…” diye başlayan işin daha mükemmel olması için aklımdan geçenleri anlatan yine ben!

Öğreniyorum..  
       Let it go… 
Affediyorum kendimi… 
      Yapamadığımı sandıklarımla kendime verdiğim eziyetten dolayı…
Özür diliyorum...
      Mükemmellik kaygımın ucunun dokunabileceği insanlara yaptıklarımdan dolayı…

Hafiflemeye başladım. Neyse her şey olması gerektiği gibi...

Sen, ben, hepimiz mükemmel olmaya çalışmamalıydık. 
Zaten mükemmel olduğumuzun farkına varmalıydık.

Bugün bisikletle Eymir’e gittik. 
   Doğa…  
    Ağaçlar… 
     Çam kokusu…  
         Yüzümü okşayan rüzgar… 
           Tam tükendiğimi düşündüğümde tekrar bacaklarıma yüklenen güç… 
              Nefes nefese kaldığım bir yokuşun sonundan aşağıya doğru boşta gitmek… 
                Yüreğim sanki tüm bunlardan sonra boş yerler açtı içinde… 
                      Kaç kez keyiften “ohh bee” dediğimi hatırlamıyorum.

Sonra evime geldim. 
    Sıcacık bir çay… 
       Yanımda gorgorlayan kedim… 
          Annemin yaptığı dolapta duran yemek… 
             Sabah yıkadığım çamaşırların mis kokusu… 
                                           Ohh be…

Sağlığımız… Nefes alışımız… Yarının yeni bir gün olacağının heyecanı… Ohh be…

Neye sahipsek, ne yaşamışsak, ne kadarını yapabilmişsek ohh bee…

Güzel anılara, dostluklara, gidenlere, kalanlara ohh bee…

Diyor ki, öğrenci hazırsa hocasını bulur.

Öğrenci hazır, hoca sevgi… 
hep sevgi...


Öğreneceğimiz daha çok şey var…
Çok sevin, çok sevilin dilerim....:)

Brajeshwari dd 20.08.2013


Aşka dair konuşursan, gerisini sen tamamla...