23 Haziran 2011

Göz Hizası





Çocuk yogası eğitmenlik derslerinde beni en çok etkileyen öğreti, bir çocukla göz teması kurmak için karşısında eğilmeniz gerektiğiydi. O zamana kadar çocuklarla iyi ilişkiler kurabildiğimi sanırken, bu eğitim ile aslında onları yalapşalap sevdiğimi anlamam da uzun sürmedi. İlk çocuk yogası dersimde, sınıfa girdiğim zaman kendi kendime şunu dediğimi hatırlıyorum “ ne kadar da küçükler”.... Küçük oldukları için tatlıydı eller, ayaklar, etekler,çoraplar... Fakat gözleri hiç küçük değildi. Kocaman, net bakan o gözlerle ilk doğru teması kurduğumda, hepsinin bakışları tek tek içime işledi. O günden sonra bir çocuğu yanaklarından öpmenin, etlerini mıncırmanın, ona çocuk ağzıyla birşey söylemenin sadece insanın kendi büyüklük egosundan başka birşey olmadığını anladım. 2 yıl boyunca çocuklarla yaptığım derslerde dizlerim çürüdü. Ancak bu şekilde onlardan birşeyler öğrenebildim.

Şimdi yeni full time işim, hikaye fotoğrafı çekmek... Bazen yine dizlerimin üzerinde, gördüğüm manzarada göz hizasını yakalamaya çalışırken aynı duyguyu içimde hissediyorum. Hikayede gördüğümü karenin içine sığdırmak olsa amacım, bulunduğum yükseklikten herşey tepeden de olsa görülebilir. Fakat fotoğraf anı yakalayıp, içine girmekse, karşınızdaki gözlerle aynı göz hizasında olmanız gerekiyor. Ancak bu şekilde fotoğraf doğru ve yaşayan bir an’a dönüşebiliyor. Okuldaki fotoğrafçılık hocamızın öğrettiği bambaşka birşey de burada yine ortaya çıkıyor, göze netle... Gözlere bak vizörden... Göz en gerçek, o anın ve yaşanmış duyguların şahiti çünkü... Ne kadar net bakabiliyorsa, o kadar gerçek akabiliyor an’ın şahitliği... Bir fotograf karesine bakarken de, ilk önce gözlerden bakmaya başlıyor insan... Biraz yüksekten çekilen bir fotoğraf karesi, kadrajı doğrulamazken aynı zamanda çekenin –çekilene karşı bir büyüklük hissini de ortaya çıkarabiliyor... O yüzden mütevazi kareler, istemsiz güzel kareler olarak çıkıyor ortaya....Göz hizasından- gözhizasına aktarılanlar....

Yıllar önce, ergenliğe yeni giren çocukların yaptığı resimleri inceleyen pedagojik bir kitap okumuştum. Kitapta aile içinde özellikle babaları tarafından korkutulan çocukların babalarını kendi göz hizalarından daha yüksekte çizdiği ortaya çıkmış. Yani hem korku var, hem de bu korku karşısında küçülme... Aynı şekilde sınıfta sevmedikleri – hor gördükleri sınıf arkadaşlarını çizen bir çocukların– resmindeki insan figürünü kendi göz hizasından aşağıda-tepeden veya küçük çizdiği de araştırmaların içinde... Bazen aklınıza gelen birini hangi göz hizasında hatırladığınızı düşünün, bu bile onu algılama biçiminizi söyler size...

Göz hizamızda hayata bakışımız var bir de... Hangi sorun bizi aşıyorsa, yükseklere kayıyor gözlerimiz... Hangi sorun canımızı acıtıyorsa, yerlere düşüyor bakışlar... Herşey yolundaysa dümdüz geniş bir kadrajdan bakabiliyoruz hayata, ufuk çizgisi hep orada...

Bugün gözlerinizi düşürmeyin... Aklınıza her gelen şey de,dümdüz bakmaya zorlayın kendinizi, hayatınıza, zor dediklerinize, kızdıklarınıza.... Boyunuzu, yüksekliğinizi kullanmadan eğilin bazen de görebilmek- göz göze gelebilmek için bir kediyle, bir köpekle, çimlerin arasında gülümseyen minik bir çiçekle... Sevdiklerinize bakın, dondurun o kareleri .... ve göz göze bakışın kendinizle, aynadan, camdan yansıyandan ve gülümseyin sevgiyle...
.
.
.
yazarken bu şarkıyı dinliyordum . Çingeneleri seviyorum TIK