30 Ağustos 2008

Yanlış !! .. Kahve uyku getirir...


Elbiselerini çıkardığında, taşıdığı kimliğini de soyundu..
Kirlenmişler miydi?
.
Pijamasının içinde, özgürlüğüne kavuştuğunu hissetti.
Bir anda gözüne çarptı
ayna da kendisi..
Bu kimdi?
Tanımadı..

Gün boyu gördüğü yüzler aklına geldi.. Arzu'nun saworsky taşından olma renk değiştiren küpelerini, apartman görevlisi Zülfikar efendinin ”günaydın abla” derken dudaklarını markeleyen ağzının içine düşen cılız bıyığını hatırladı. Kapıyı açtığında ikidir karşılaştığı kedi 6.kattaki tombul kızın evden kaçan kedisiydi, Boncuktu adı.. Sonra asansörde komşu teyzenin bıraktığı ağır çiçek kokulu parfümü burnuna çalındı.. Herşeyi hatırlıyordu da ya bu yüz, aynada gördüğü bu yüz de kimindi...


Kendini tanıştırdı kendisine... Olmadı..
Yalan bir tanışma oldu..
Samimi olmaya çalıştı aynadaki aksine..
Yapmacık oldu..
Sonra aynanın kendisine “aramızdan çıkmalısın” diyerek odadan ayrıldı..

Salonda bir kahve içmeye karar verdi.. Cattle onu bekliyor gibiydi.. Mutfaktağın en mutlusu, en çok kullanılan şımarığı.. Kahve bardağını eliyle kavradı, salona doğru yol aldı. Ellerini tanıyordu.. Bakardı onlara sık sık gün içinde.. Bazen güzel görünürdü elleri ona, bazen yorulmuş, bazen de yorduğunu görürdü ellerini... Yemeğini eliyle yiyenlerin daha çok tad aldıklarına inandıklarına benzer, en çok ellerini boya bulaşmışken sevdiği zamanlar aklına geldi..

Günün yorgunluğunu çekmiş ayaklarına baktı sonra uzattığı pufun üstünde.. Vücudu paralel, ayakları dünyaya dik olmayı arzu ederdi günün bu saatlerinde... Komikti ayakları... Ayağına bakan herkes komik birşey görür sanırdı.. Sevdiği herkesin ayaklarını hatırlıyordu, bu durumu hep kendince garipsedi...

Günün ödülüydü her zaman geceler... Karşısında duran ekrana baktı uzun uzun.. Televizyon işlevini yitirmişti aylardır.. Kumandaların yerini bile bulamayabilirdi belki de... Ondan akvaryumda yapamazdı yeni bir işlev kazanması adına... “Dursun” dedi..

.
Kahvenin yudumuyla beraber, duvarda asılı tablosu gözüne ilişti.. İngiltere sokaklarında vitrinden "bu benim olmalı" diyerek aldığı bir reprodüksiyondu alt tarafı.. Bir pencere önünde, üstü yarı çıplak bir kadın, kitabının okuduğu sayfasına parmağıyla işaret koymuş ve karşısında bir siyam kedisi birbirlerine bakıyorlardı.. Alındığı zamandan beri birbirlerine derin derin baktıklarını ve bundan hiç sıkılmadıklarını düşündü.. Bu görüntünün bir saniye sonrasında ne olduğunu gözünde canlandırmayı seviyordu her bakışında... Ama bu resmin o düşündüren ikinci saniyesinde ne kedinin, ne kadının neler düşündüğünü hiç bir zaman bilemeyecekti..

Babasının buraya ışık değil, "bu daha iyi olur" diyerek kendi elleriyle taktığı tavan pervanesini seviyordu... Serinlettiğinden değil.. Başının üstünde devinirken, sakinleştirdiği için belki de kendini... Döne döne yorulur muydu pervaneler... Ne çok sözü, ne çok kahkahayı yada ne çok düşünceyi çevirmiştir ordan buraya kimbilir.... “dön dönebildiğine, sen döndükçe ben durduğumu farkediyorum sayın pervane” derdi.. Kışın dinlenirdi bu pervane, unuturdu onun varlığını soğuk mevsimde.. Bu; belki de nankörlüktü yazı serin atlatmasını sağlamış işkolik pervane bey’e....

Manzarasından, karşıdaki apartmana gözü takıldı.. Bu apartman ona hep, Truman Show filmindeki esas karakterin kendisi olduğu hissini verirdi... Camları açık olan, yatak odalarını izledi.. Camdan içeriye sızan ılık esintinin, odalardaki uykuları nasıl derinleştirdiği aklına geldi.. Yatağın soğuk kısmını bulan bedenin, kendini uykuya güvenle ve serinleyerek bırakışını hissetti... Ürperdi içi bir anda... İçeride uyuyanları düşünerek, sessizleştirdi içindeki sesi onları uyandırmamak adına..

Kahvesinden bir yudum aldı... Balkondan gelen fıskıyelerin çıkardığı su sesini duydu... Güneşin altında gün boyu bu anı bekleyen çimenlerin kana kana serinlediğini düşündü, sıcak kahvesinden bir yudum daha aldı...

Dışarıda hala balkonda oturanlar vardı.. Seslerini duydu ona kadar ulaşan... Mutlu insanlar geldi gözünün önüne.. Yemek kırıntılarının olduğu masanın üstünde, sohbeti bölmemek adına "birazdan kaldırırız " denen kirli tabakları görür gibi oldu.. Ortada bir çoğu tüketilmiş kavun ve karpuz dilimlerinden oluşan başka bir tabak daha.. Gece boyu yorulmuş içki bardakları bitmiş - dolmuş - yemeğin sonunda yarım kalmış, sonra geceyi bitirmeye koyulmuş bazı bazı çay fincanları... Bir kahkaha geldi ardından masadan... Kahkahayla beraber, ağzını gülerken kapattı sanki sandalyelerden arkaya doğru salınan insanlar.... "Gece, bazıları için demek daha çok ödülle dolu" dedi.. Gülümsedi...

Kahvesini son bir yudumla bitirdi. Yatmak üzere odaya doğru yürüdü. Yine aynadaki kendisiyle karşılaştı kendisi.. ”Bu görüntü sadece aynanın bana gösterdiği” dedi içinden... Ona yinede “iyi geceler” dilemeli... Kendisi döndü, aynadaki de döndürdü onun aynanın görmediği tarafına doğru kendini .. “Saçma” dedi...”Bana bakmaya devam etmeliydin, taklitçi seni..”

Artık uyumalıydı..
.
Kulaklarının içinden tüm gün duyduklarını çıkardı, sessizleşti içi... Ellerini sabunladı, parmaklarını parmaklarıyla ovaladı... Gözlerini kocaman açtı sonra, o sırada karşısında banyodaki aynaya gelmiş onu taklit etmekteydi... Lensini çıkardı, flu flu bakıp, “bugünde gördüklerini unut” dedi, koydu suyuna.. Yüzünü yıkadı, günü yıkarmışcasına köpürterek tüm pisi, kiri.... Sonra fırçaladı dişlerini ve ses olarak dişlerine vuran sözcüklerini.. Ve son olarak mutfaktan getirdiği kocaman bir bardak suyu içti, bir güzel ferahlattı içini ...

Odanın ışığını kapattı..
Gecenin ikinci büyük ödülü için yatağına uzandı.
Bir süre tavana baktı
...baktı... baktı....
Gözleri yavaş yavaş ağırlaştı...
Tüm gün aklından geçen düşüncelerinin hepsini yumak yaptı,
tutmadı hiçbirini,
bıraktı...
Hepsi kafasını koyduğu yastığa
usul usul aktı..
Camdan esen serinliği hissetti bedeninde...
Gülümsedi ve derin bir uykuya daldı...
...
.

21 Ağustos 2008

Gidiyorum

"kimse farketmedi durduğum yerde durup dururken yola çıktığımı"
Enis Batur

Ağaçları severim oysa... Ama kök salmaktan korkar bir yanımda... Kuşlar uçup gidiyor.. Kaç kuş geçti gökyüzümden sayamadım. Kaç kuş dallarımda yolculuk molası verip, soluklandı, geldiği yerleri anlattı bilir misiniz? Dinledim sadece, iç geçirmedim.. Kök salmış ve sağlam kalmaya çalışan bir gövdeye ihanetti belki de iç geçirmek.. Hayal kurduğum oldu daha çok.. Hayaller insanı ayakta tutuyor.. Köklerim güçlendi böylece, hayallerimle.. Şimdi bilir misiniz ki kaç şehir dolaşmak, kaç manzaraya dalmak istiyorum.. Bilmediğim manzaralarda, o manzaranın doğal bir parçası olmak istiyorum.. Bilemezsiniz?


Gitmek bazen zamanı, süresi, mekanı farketmeksizin ruhunuza iyi gelen bir eylem.. Hele kuyunun kendi dibini görmeye çalıştığı gibi bir süreç geçirmişseniz bir dönem... Demir atmış gemilerin sessizliği gibi, yosun tutmaya başlamışsa çapanız... Gidememek, yanı başınızda duran okyanusu göre göre... Olur ya? Bende de böyle oldu...

3 günlüğüne Toroslarda 1300 metre yükseklikte, 450 senelik bir köy evine gidiyorum.. Sevdiklerimle, sevdiğim insanlarla.... Yolu düşünüyorum, gitmeyi, yol almayı öncelikle.. Heyecanlanıyorum.. Toroslara bakarken neler geçirecek içim diye merak ediyor bir yanım? Bir yanım düşlüyor, evin tahta terasına ilk çıktığım anda manzaranın sarhoşluğuyla “ geldin bak, buradasın” diyerek derin bir nefes alacağımı, koşmuş bir marotoncunun duygusallığı üstümde.. Bu tatili, hareketsizliğin ardındaki büyük bir ödülmüşcesine, kabul ediyorum teşekkürlerimle...
*
Bol bol yoga yapacağız doğayla iç içe, doğayı öykünerek sabah, öğle ve akşam saatlerinde.... Sonra doğa yürüşleri adım, adım.... Köşedeki ağaçtan aşağıya doğru inen patikadan bırakacağız kendimizi ve varacağımız yere değil patikanın güzelliğine dalacağız belki yuvarlanarak.... Üzüm nehri yazın sıcağında susuz kalmayıp bize supriz yapmazsa, suya gireceğim ilk kez bir nehirde....
*
Geceleri kıkırdayarak cibinliklerin içinde uykuya dalacağız sonra belki.. İçerde akrep görürsem, şaşırmayacağım.. Belki biraz sohbet ederiz kendisiyle hayat nasıl geçiyor diye..
*
Doğanın sessizliğinde, kendimizi dinleyeceğiz yeri geldiğinde... Ne çok şey biriktirdiğimizi, ne çok karmaşa içinde bu sadeliği istediğimizi farkına varacağız... Ve anlayacağız belki de, dağın tepesinde bulacağımız tek gerçeğin, yanımızda getirdiğimiz olduğunu...
*
Güneş muhtemelen orada farklı batacak ve gökyüzünde binbir yıldız eşlikte edecek akşamlarımıza... Yankılanacak kahkahalarımız gökyüzüne ve karşıdaki dağa... Niko ve Kenan’da benimle geliyor, fotoğraf çekebileceğim onlarla, kare kare- nefesimi tuta tuta doğadaki herşeyi ilk kez görmüşcesine..
*
Kendi meleğiyle konuşan hasta bir kızın hikayesini okuyorum son günlerde... Kitabı bitirmemek için direniyorum ki, bu tatilde uzaklara dalarak düşünebileyim meleklerin dediklerini istiyorum...
*
Güzel yemeklerde yiyeceğiz sonra manzaraya doğru açık havada.. Uzun zamandır kalabalık sofraları ne çok özlediğimi biliyorum... Kalabalık sofraları ve tabakların içinde "ye beni" diyen içine sevgi katılmış mamaları...
*
Bir de çok özel bir doğum günü kutlayacağız maytaplar ve mumlar eşliğinde, sevgi dolu iyi niyetlerimiz eşliğinde.... onu da unutmamalı....

Gidiyorum.. Sonunda...
Kuşlara söylemeyin,
onlar beni orada da bulurlar nasıl olsa...
..

15 Ağustos 2008

40 kez yazdım, oldu...

(Fotoğraflar: Canon AE1-Bodrum 2007 yazı)
............

Söylediklerinize dikkat edin. Düşüncelere dönüşür…
Düşüncelerinize dikkat edin. Duygularınıza dönüşür…
Duygularınıza dikkat edin. Davranışlarınıza dönüşür…
Davranışlarınıza dikkat edin. Alışkanlıklarınıza dönüşür…
Alışkanlıklarınıza dikkat edin. Değerlerinize dönüşür…
Değerlerinize dikkat edin. Karakterinize dönüşür…
Karakterinize dikkat edin. Kaderinize dönüşür…

Mahatma Ghandi

Binbir konu ve düşünce geçiyor kafamdan günlerdir. Yazmalıyım diyor içim.. Ama olmuyor.. Akması lazım.. Yazma olgunluğuna ulaşması lazım.. Harmanlanması lazım.... Bekler ya.. Bekletir ya bir nedenden dolayı sizi.. Bekledim..


Şu ara hep bekliyorum. Bekleme eylemini gerçekten bekleyerek yapıyorum. Bırak, izle ve gör.. Bunun ne zor olduğunu söylerdim hep.. Önce elinizden gelenin en iyisi yapmak, bırakmak akışa kurgulamadan, izlemek yargısızca ve olanı ne oldu diye düşünmeden, kabul etmek bu bizim en yüksek hayrımıza diyerek... Bunu söylemeye başladığım anda seslerin gizemi havada buluştu, sonrasında ise tekrar bana geldi işte..Ben ne diyorsam veya ne yazıyorsam, uygulanması için hayatımda görüyorum bir süre sonra söze dönüşen herşeyi..

Sözler –sesler birleşince somutlaşıyor. Beyin bunları resmettiğin bir tablo gibi kaydediyor. Sonra o tabloda çizdiğin karanlık birşey ise, görebilmen zorlaşıyor ışığı... Bunu biliyorum artık ve ne zor ki dilin kemiği yok.. Ve ne zor bir farkındalık ki, sözlerinizin farkındalığına varmak bilgeliği... Yazıyorum ama başaramadığım oluyor sıkça benimde.. Ama yazıyorum işte, yazdığım gibi bana geri dönecektir şimdi.. Biliyorum..

Koklaşarak anlaşsabilseydik keşke... Sözcüklerin gücünü bir yana bırakıp, sözcüklerle sosyalleşmekten de öteye istediğim... Kelimeler saklar bizi karşıya, kelimeler aldatır bazen, başka anlamlar yüklenebilir demek istediklerimizden öteye ve bazen ağzınızdan çıkanlar bizi bile kandırır.. Sözlerin gücünü unutmayan biri olarak, bir de kafamın içinde oluşturduklarım var ki bunlar dışında... Sustur surtarbilene....

Arkadaşlarımla sohbet ediyorum, ailemle, eşimle... İçim dışım bir her zaman... Ve çok daha önemlisi içim dışımla da konuşuyor kendi kendiyle...

Sonra farkediyorum ne çok konuşuyor.. Konuşmak güzel, paylaşmak ta öyle.. Ama ya seçicilik.. Seçerek oluşturmak o tabloda çizdiğimi... Bunu hiç yapmadığımı farkediyorum sonra.. Somutlaştırdığım her söz, yer ediyor hayatımda o algıda...

Susuyorum sıkça artık.. Yeni başladım.. Acemiyim bu konuda... Sadece yaptığım eylemle var olmaya çalışıyorum.. Sadece, eylemin kendisi olmaya.... O kadar keyifliymiş ki, yeni farkettim bunu.. Bazıları buna terapi dese de, aslında hayattaki her eylemde yapılması gerekli..

Çiçekler ölmüyor evimde artık... Onların saksılarını değiştirdim sonunda, sonra taze topraklar koydum saksılarına biraz daha şımarsınlar diye... Eskiden kendi iradeleriyle büyürler diye düşünürdüm su koyduktan sonra topraklarına nasıl olsa... Güneşte görüyorlarsa ne ala... Şimdi çiçeklerimle çiçek olup, dinliyorum isteklerini... Biri büyük saksı istedi, diğeri yavrum başka saksıda büyüsün artık dedi... Bunları yaparken bahçıvan olmadım görev gereği, sanki bendim yenilenen saksıyla taze toprağa kavuşmuş o bitki...


Konuşmalarıma özen göstermeye başladım sonra bugün.. Daha az söyleniyorum.. Işıklar aradığım tablom karalar bağlamasın diye.. Yargılarımı farkediyorum, sonra yargıladığımı itiraf ediyorum en azından.. Düzeltiyorum cümlemi... Otuz yıllık alışkanlık kolay vazgeçilir birşey değil.. En azından şimdilik bu alıştırmayı yapabildiğim için mutlu oluyorum.. Biliyorum bu farkındalık ile çok şey değişecek bir süre sonra..
.
Düşüncelerde bazen düşman bize.. Her düşünce iyi olmuyor aklımızdan sızan.. Kuruyoruz, yargılara boğuluyoruz, endişeleniyoruz, hesap ediyoruz, kontrol etmek için plan yapıyoruz veya binbir olasılığa boğuluyoruz ya.... Niye yoruluyoruz ki, hiçbiri işe yaramıyor, bilmiyor muyuz...
.
Bu düşünceler silsilesini savmak lazım acilinden.... Savmak, durmak, beklemek ve görmek... ve ne ise kötü ve karanlık olan, iyiye çevirmek onu belki de.. Çevrilmiyorsa, susturmak... Bunu beceriyorum yavaş yavaş... Bu bana gündelik bir farkındalık yaratmaya başladı.. Evde yaprak kıpırdasa görüyorum artık.. Çünkü o an, hiçbirşey ile dolu değil kafam...

Bugün güzel bir gün.. Söylecek çok sözüm de yok açıkcası... Güzel cümleler kurmak ve iyi şeyler düşünmekten başka ...

Siz de günün ve yaşamın güzelliğine inanın, gülümseyin isterim..
Kafanızdan geçen, önce kelimeleşip, sonra cümleleşmiş düşüncelere veya ses olup evrene yaydığınız enerjiye dikkat edin isterim bir de...

Bir su damlası göle düştüğünde, dünyanın başka yerinde bir kelebeğin kanat çırpışını etkiler.. Doğası talan edilip, yangınlar gören, erk uğruna savaşlar yaşatılan ve acılar çeken dünyayı kurtarmak için ise, sadece üç kişinin değişmesi bile yeterlidir.. Buna gönülden inanan biri olarak, ben sözcüklerimden ve kendimin bana söylediklerinden başladım işe...
.
Evet, bugün gerçekten güzel bir gün..
Tabloma güneş çizerek başladım güne..
Hani ışınları çubuk çubuk uzunlu kısalı....
Birazdan mutlu bir çiçekte çizeceğim tabloma..
5 yuvarlak yapraklı, kırmızı ve sarı ..
Çiçeğin yanına bolca çimde koymalı..
yeşil yeşil ve canlı..
.
Pembe panjurlu bir ev olmalı ve üstünde de tüten bir bacası...
Evin yanlarına da şöylee koca gövdeli 2 tane çınar ağacı...
içinden geldikçe
gidip ikisine de ayrı ayrı sarılmalı...
.
eve doğru giden kavisli -ince bir yol da olmalı...
Sonra dağlar ve tombul bulutlar doldurmalı, evin arkasındaki manzarayı....
ve güneşe doğru
M harfi gibi çizilen 2 tane de martı...
.
o sırada dans ediyor olmalı
mutluluktan Burcu
.
Burcu, şuradaki çırpı bacaklı, üçgen etekli, yuvarlak kafalı
çiçekleri sulayan tablonun mutlu çöp "kadın"ı
:)
Çiçeklerini sularken, bir yandan da bekliyor
işten gelmesini çöp adam olan kocasını...
öyle gülmeyin !!
çöp adam ama kendisi çok yakışıklı...
.
muhtemelen Burcu akşama yetiştiremeyecek yemeği
o da sırf bu tabloyu oluşturmaktan dolayı
.
o yüzden her akşam yediklerini yiyecekler
evde var olanları veya çabucak hazirladığı
bu akşam menüde
çöp adamın aşkı...
tabi ki yine makarna, köfte ve patates kızartması..
:)
çöp adam mutlu...
çöp kadın daha da mutlu...
.
.
.
ay çok eğlendim... Maksadım sona doğru kendini aştı.....
*

08 Ağustos 2008

Aslan Kapısı ve Meditasyon anları

Güne anlam katmak, tüm günün getirisine rağmen zor bazen.. Ama bugun özel bir gün... 8.8.8 kapısı açılırken bir de.... Bugün, 8-8-8 Galaktik Kapı Aktivasyonu denilen bir enerji değişikliği olacağı ve bu durumun 16.08.1987’de gerçekleşen kitlesel uyanış gibi insanlığın kişisel gelişiminde etkili olacağı söylenmekte... Eşi görülmemiş bir spiritüel büyüme fırsatı diye de nitelendirilen bu zaman diliminde,8. Boyutla ilgili aktivasyonların yapılandırılacağından bahsediliyor.”Geri dönüş yolculuğumuzun gerçek başlangıcına giriş kapısı”da denilen bu kapıya “Aslan Kapısı”,”Kraliyet Kapısı” da deniliyor.

*
Geri dönüş yolculuğumuzun başlangıcı olan bu kapı, kapı ararken biz bir de şimdi önümüzde açılıyor.Kapılar hep açılmayı mı bekler ? Ya da çıkış kapıları bulunmaz ya zaman zaman...
*
Bu kapı bize enerji dolu gelecek. Bu artan enerjiye saygı gösterip, onu anlama farkındalığı oluşturabilenler ve kabul edebilenler 3.boyut realitesinden, 4.boyut realitesine yükselerek yeni realiteye uyum sağlayabileceklerdir. Bu enerji auramızda eksik parçalarımızı bütünleyecek, ışıldatacak ve varolan enerjimizi yükseltecek.. Dünyayı daha yaşanır kılmak ve enerjisini yükseltmek için 3 kişinin değişimi yeterliyken bugün 8.000’den çok insanın saat 20:00 de meditasyon yapacağını düşünürsek, dünya nasıl bir yer olacak acaba?
*
Meditasyon sadece yüksek benliğimizin hayrına olup, sevgiyle ve severek- yargılardan ve negatif olumlamalardan kurtularak yapılan bir eylem aslında... Oturup niyet etmekten başka hiçbirşey yapmamıza gerek yok.. Niyet, en güçlü tohumdur evrene verilen...Ve mutlaka tomurcuk verir...Bizde bugün niyetlerimizi evrene ekeceğiz.. Kendi merkezimizde kendimiz, sevdiklerimiz ve dünya için iyi şeyler dileyerek, bunlara odaklanarak, ekeceğiz tohumları gülümseyerek...
*
Günün anlamından mıdır nedir, aklımdan hep güzel şeyler geçiyor bugun.. Bugün negatif olanları hatırlamıyorum bile... Eskiden kovardım onları.. Bugune dair çevremde ve en önemlisi kalbimde büyük bir sevgi besliyorum herşeye...İçim büyüyor sanki...Yargısız ve infazsızım hem kendime –hem gördüklerime dışımda ve içimde...
*
Zenginliklerimiz için şükrederek başlamalı... Sevdiklerimizi ve kendimizi ışığa bulamalı bugün.. Herşey ve herkesi affetmeli, sarılmalı... Evrenden dileklerimizi sunmalı, sonuclara bağlı olmadan kaygılanmadan... Bugunun özel bir gün olduğunu hissediyorum.. Bugun de dün de özel günler.. Biliyorum yarın da özel...Sanırım günün mucizesine inanmaktan geçiyor herşey...İnanıyorum..
*
Saf ve temiz kalbimi ışığa açıyorum. Işıkla beraber şefkate, şefkatle beraber bilgelige niyet ediyorum. Aklımı ve kalbimi ışığa acıyorum. Varlığımla tüm evrene pozitif duygu ve düşüncelerimi iletiyor ve evrenden pozitif enerjiler alıyorum. Varlığımı, sonsuz sevgiye ve saf ışığa açıyorum.

*
Işığınız bol olsun..

Sizden gelen, benden de size yansısın..

Evrendeki her tohum çoşkuyla açsın sonra..

ve tüm güzellikler hepimizi sarsın diliyorum..


Sevgimle..
Brajeshwari d.d / 8.8.2008
_________________________
*Meditasyon Sonrası *
Saat 19:55 te -gün kararmaya başlamadan ametistlerimizi başımızın ucuna, rose quartzlarımızı kalbimize koyduk. Tüm reiki taş setini ortamıza serdik. Birkaç tütsü yaktık. Malgamız açıktı başucumuzda.. Bizi koruyan ve ruhaniliğimizi hatırlatan güzel tulasilerimiz boynumuzda... Hare Krshna :).. Kalbimize yakın duran, Çınlayan sedir ağacımızdan bir parça ayrıca.. Saat 20:00 de bilmediğimiz, tanımadığımız evrensel arkadaşlarımız ile meditasyon yaptık aynı anda.. Önce reikiyle kendimizi dengeledik.. Sonra teslim olduk ışığa... Dışardan hoş bir esintiyle beraber, sulanan toprağın sesi geldi kulaklarımıza... Fonda Yansımalar çalıyordu.. Ney bizi götürdü kapının ucuna...
*
Sevdiğim herkesi düşündüm.. Hepsi gülümsedi, bende onlara gülümsedim.. Evrenin bitmeyen ışığından onlara yolladım teker teker.. Kalabalıklığımdan mutlu oldum.. Tüm sevdiklerim yanımdaydı.. Kızdıklarım, kırgınlıklarım geldi önüme, sarıldım sıkıca onlara da.. Çocukça bir affedişti ve basitti sarılmak... Hadi tekrar oynayalım der gibi, sarıldım unutarak... Bolca teşekkür ettim, güne- günlerin getirisine, çoğalmama, katlanarak büyümeye, sonra beni büyüten canım aileme, yola -yolculuğuma, Sevgili Gurum Srila Govinda Maharaj'a, hayat arkadaşlarıma, dostlarıma, dostluklarıma, ilerlememde bana güç veren büyük yürekli hocalarıma, ilham perilerimin bana yazdırdığına, güneşe -aya, taşa toprağa, yaşamımda var olan herşeye ve en önemlisi de aşka....
-
Sonra kaygısızca diledim.. Yolumu ve adımlarımı anlattım evrene.. Yollarımın açılmasını istedim büyümek ve ilerlemek adına... Gülümsedim dileklerime... İsteklerime...
*
Sonra sevgiyle açtım şifaya ve ışığa kendimi, evrenin ve bütünün hayrına... Doldu yüreğim.. Kalbim şişti sanki yerine yetmez gibi... Sonra başladı enerji benden -bana akmaya.. Yerle bütün olmuşken, bir ağaç kökü varlığını hissettim içimde... Ve ılık bir enerji tüm hücrelerimde dalga dalga... Tekrar teşekkür ettim.. ve tekrar tekrar...
*
Sonra uyandık..
Manzaramızdan, Ankara'ya- tepedeki evlerin flu ışıklarına, parlayan kutup yıldızına ve geceye daldık...ve gülümsedik herşeyi ve herkesi severek ...
Üstümüzde pervane dönerken, hayatta akıyordu döne döne..
Ve biz, kapıların açılmasını izledik bir süre sessizce, öylece...
içimizde..

06 Ağustos 2008

İtinayla dövülür..


(“Dövülmek” kelimesi tamamen mecazi anlamda kullanılmıştır. Dövülmek sınırına gelmeden çimdiklenmek, gıdıklanmak, bir gökdelenin en üstünden bungee jumping yaptirilmak gibi yüklemler kullanabilirsiniz. Artık hangisi işinize gelirse... Ama lütfen kendinize karşı insaflı olmayın..O yüzden en acımasızını seçin. Mesala Annemin arkadaşı Esin teyzenin en sinir olduğu ve kendisini kendisinden alan şeyler arasında karşısında çekirdek çitlenmesi ve sakız çiğnenmesi yer alır.Esin teyze, olur da bu yazıyı okursa, lütfen çekirdek ve sakız eylemleriyle kendini sınasın isterim..)


İtinayla döv beni dedi..
İyi döverim zevkle dedi içimdeki diğer ses... Zevkin içinde acının kardeşliği vardır.

"Hayır" dedim sadece dövmelisin beni.. Nasıl olduğunu anlamadı. Açıkladım kendine eziyet etmeye bayılmıyor olduğumu da belirterek...

Dövmelisin beni, egondan sıyrılarak – hak ve haksızlığını unutarak, sana yapmış olduğum her ne ise onun intikamını almayarak ve bunun içine asla zevk alma unsurunu sokmayarak..

Peki ama nasıl yapacağım bunu dedi kafası karışmış bir şekilde...
Sadece yap dedim.. Sadece canımı acıt bir kez.. Canım acımalı ki farkına varmalıyım dedim..Canı acımamışlığın verdiği şımarıklıktan kurtulmak için sadece birkez bana günümü göstersin istedim..

Nereye kadar döveceğim peki seni
dedi.. Sen kendini sınarken, bununda bir sınırı olmalı heralde.. Zevk yok, ego yok, haklılık payı ve intikam dürtüsü yok... Ben durdurmayacaksam eylemimi, olmaz ki?
Olur dedim.. Sen sadece eyleme başla.. Ben anladığım zaman dövüldüğümü ve canım acıyınca farkına varırım bazı şeylerin... İşte o zaman zaten durursun.. Sadece eylemi gerçekleştireceğini bileyim..

İyi ama bunu biliyor olman sana ne fayda sağlayacak?
Farkında olacağım.Canı kıymetlidir her dünyevinin... Sanır ki, yaşadığı derin şey en derini.... Ama bilmez ki etin acısı, bazen başka acılardan daha unutulmaz..Ve boş yere canını acıttığını farkeder, unutturur etinin acısı ona..

Ne demek istediğini anlayamadı bir süre düşündü bu söylediğimi... Açıklamaya devam ettim..
..
Bazen sıradan bir güne uyanırız. Mutsuzluğumuzun nedeni vardır ama yoktur da. Keyfimiz öyle ister, nedenimiz çok surat asmaya.. Ama gün kötüdür işte..İşe doğru yola koyuluruz.. Erken kalkmak sinir eder, iş yerinde yaşanalıcak gergin gün düşüncesi gerer, sabah trafiği çileden çıkartır bizi gün bu ya...Sonra kırmızı ışıkta durma eylemine girdiğimiz bir anda, gelir arkadan vurur bir araba... Hay aksi deriz.. Herşey bizi bulur günün getirisinde adeta...Halbuki gün güzel başlamıştı, şimdi bu olacak iş mi diye düşünmeye başlarız..Gün güzel başlamıştı evet..İşte bu noktada, suratsız ve mutsuz uyanışlarımıza dövülmek gerek....

Şimdi anlıyorum dedi..Anlıyorum sanırım..
Sonra en dertsiz yanımız dert arar kendine...Ara ara bulunmaz şey değilki şu dertte..Sevinç ve şükredecek şey arayalım desek daha zor gelir aklımıza...Ve eminim sayıları bulunacak dertlerden daha da az olur ortalamaya vurulunca...İşte dert arayan dert bulur misali..Bulur insanoğlu...Dövülmek gerek bu durumda da..

Tamam dert bulundu... Ama gerçekten dert ise bu, ciddi bir sorunsa ya..
O zaman çaresi de vardır demek gerekmez mi? Dertlere tutunup, tutunup onlarla varolmak yerine..Dertlerin çarelerini aramak, onu süsleyip püsleyip kendimize yakışır sunmak niye..İşte öyle bir şey yaptığımda da isterim ki yine döv beni..

Peki döverim..Düzelirmisin peki dövülünce..
En azından dövülünce dert ettiğim şeyin gerçek ve şişirilmemiş büyüklüğünü idrak ederim..Onun için savaşmak adına, içimdeki ataletten kurtulurum..Söylenecek birkaç morluğum olmamasını istediğim için, dertlerin tasaların söylenmelerini azaltırım sözcüklerimde..

Sözcüklerinde azalınca , içinde de azalır mı?
Yok olur.. Can acısı beden için çok zor başededilen birşeydir..Bedenimin acısı hatırlatsın bana istiyorum. Biz somut şeyler için biz boş yere büyük büyük kutular taşıtıyoruz kendimize.. Kutuları taşımak zor..Bahanelerimiz hazır..Ve biz istemeyerek taşıdığımız şeyden sinsice zevk alıyoruz bazen..Bu yüzden de dövülmeliyim itinayla.. Kendime yapmamak için bunu..Taşıyıp taşıyıp, yorulduğum kutuları açıp anlamalı ve bunun için birşey yapmalıyım..

Dövülmek iyi gelecek mi sana? Dövülmek korkusuyla mı yaşayacaksın sonrasında? Yaptıkların ve düşüncelerin için böyle bir uyarı alman ne kadar doğru olabilir ki?Emin değilim bunun iyi olacağı konusunda...
İyi gelecek mutlaka.. Çünkü aslında dövülmekten korku duyduğum için ayağa kalkmayacağım.. Canımı gerçekte acıtmayan şeylerin, aslında acıttığını sanmaktan vazgeçecegim böylece... Canı acımamışlığın verdiği şımarıklıktan kurtulmak için sadece birkez bana günümü göster istiyorum.. Çünkü asıl can acısının ne olduğunu bilerek ve bunu hatırlama lüksüne sahip olacağım sayende... Can acısının ne olduğunu bilenlerin, tasasızlığı yada kendileriyle barışıklığı bundandır belki de.. Ölümlerden dönmüş –acılar çekmiş bir hastanın, günü nedensiz yere mutsuz başladığı az görülür.. Şükretmeyi bilir onlar, can acımasın yeter, bilirler her şekilde herşeyin hallolacağını da...

Döverim peki..Daha önce dövüldün mü böyle?
Başkalarının attığı dayakların içinde hep ego vardı. Ben izin verdim onlara... Benim kendime attıklarımında kendime eziyetimdi sadece... Şimdi canımı acıtman için değil, farkına vardırman için iyi bir dayağa ihtiyacım var..Anladım ki, dertsizken dert arayan, mutsuzum diye ağlayıp duranların iyi bir dayağa ihtiyacı var.. Benimde var..Hayatın güzelliklerini unuttuğum için, güne ve bana verilen anlara kederler yüklediğim için yok yere...

Peki sen istedin ben seni döverim istediğin gibi..
Çok teşekkür ederim..

Bu esnada başka yapmamı istediğin birşey var mı?
Var evet..Ben acıyla kıvranırken, ettiğim yeminleri bana hatırlat sonra..

İyi olacakmısın gerçekten peki?
Evet çok iyi olacağım.. Günün ve hayatın değerini anlayacağım.. Acı çekmenin ve kendine neye rağmen sanal acılar çektirmenin ayrımına varacağım.. Ve sızlanmanın ne kadar zaman kaybettirdiğini bana... Sonra yoktan sebeb büyütmeyeceğim yaşadığım her ne ise... Gerçekliğine varıp, harekete geçeceğim.. Geçemiyorsam, sabretmeyi ve zamana güvenmeyi öğreneceğim... İpleri tutup tutup, tuttuğum iplerin istediğim gibi yönlendirmediğinden kızgınlık duymayacağım. Bırakacağım ipleri ve herkesi.... En çokta hayatın bana getirisini karşılayacağım her ne ise kendi hayrıma olduğunu bilerek ve gülümseyerek... Sonra daha çok şükredeceğim sağlığıma ve varlığıma... Bir daha o dayağı yemeyeceğimi bilerek, tembelliğimden sıyrılacağım sonra... Yapmak istediğim ama yapamadıklarım için hayal kırıklıklarımı pazarlamayacağım kendime.. Pazarladıklarıma inanmayacağım ayrıca.. Elimden geleni yapacağım.. Yapamıyorsam, hayal kurmanın güzelliğini hatırlayacağım.. Günü güzel karşılayacağım sonra, gülümseyerek ve inanarak bana getireceklerine...

Peki.. Bunların hepsini sağlayacaksa görevimi yapacağım. Sen istediğin için ben şimdi seni dövüyorum bi güzel...Bana kızma sonra ama..

Kızmayacağım.. Bundan sonra farkında olacağım tüm bu dediklerimin..
Bi güzel kendime getir hadi beni....
Al bakalım, beni dövmen için tek ihtiyacın olan ıslak odun da burada...

:)